Uzun bir kuraklık dönemi sonrasında geçen gün Urfa’ya iki hebbe yağmur yağdı.
Yağmur sonrasında şehir adeta kısmi felçlik geçirdi.
Ana arterlerde tıkanmalar, nefes darlığı, halsizlik, yoğunluk ve yorgunluk
Hal böyle olunca memleketin tansiyon bi kereden fırladı.
Yağmurdan dolayı Urfasporun maçı 10 dk. tehir edildi.
Elektrikleri bir saat içinde beş-on kere gidip geldi…
Neymiş, kış boyunca, yağmur almayan peygamberler şehri, uzun süren bir kuraklık neticesinde yapılan yoğun dueler neticesinde biraz yağmur aldı.
Neymiş mesele; bahar ayına “ceee” dediğimiz bu günlerde memleketime iki habbe yağmur düştü elimiz ayağımız bir birine dolaştı.
E… Bahar geldi ya cemreler birer bire düştü.
Gökyüzü gece gece tekurek etti!
Baharın geldiğini nasıl anlıyoruz işte böylesi işaretlerle…
Tabi ki memleket; kara, kuru, kurak geçen mevsimin ardından baharın gelişine bir hayli sevindi.
Mabetlerde yağmurun yağması için epey dualar edildi.
Başta imam efendiler olmak üzere, bütün cemaat camilerde cem edip hutbe sonrası minberin ayak hıltında yağmur duası yaptı.
Cami de ki cemaati müslimin; Allaha el açıp yalvardı, bu kurak memlekette biraz bolluk ve bereketin gelmesi için henekten gözyaşı töktü.
Başta imamefendi olmak üzere cemaat duelerinde;
“Allah’ım ele bi yağmur ver ki… Ele bi, yağmur ver ki…
Her taraftan şarıl şarıl sular aksın, bele herkes durup baksın.
Tabi İmama Efendiler;
Zekât vermeyen,
Faizcilik, tefecilik yapan,
Filim fırıldak çevirenlerin yüzü suyu hürmetine tam diyeceklerdi ki…
Her hal yüzleri tutmadı ki…Diyemediler… Utandılar!
Safta sıkışan safların,“yüzü suyu hürmetine…” diyerekten duayı sürdürdü imam efendulerimiz.
İmam Efendi… İmam Efendi!
Dağlarımızda ot bitmiyor ama bazılarımız g… büyütüyor onlara da bi şe söylemeyecek misiniz…
İmam efendilerimiz duaya devam etti:
“ Allah’ım sen bizim için değil dilsiz hayvanlar için, göğün yırtılmasını sağla
Üstümüze suyun şarıl şarıl akmasını sağla.
E… nasılsa adımız, peygamberler şehrine çıkmış ya…
Daşımız, toprağımız, ağaçta ki yaprağımız mübarek ya…
“Onun için biz yağmur hak ediyoruz, neden üzerimize rahmet yağmıyor…” diyen ve bu hakkı kendinde gören, bu kurak şehrin insanlarına da sen, akıl, fikir ver ey güzel Allah’ım!
Bu Müslüman toplumun içersin de kamufle olan, namazında, niyazında, Heccın de zekatında bütün gereklerini yerine getiriyormuş gibi davrananları da sen ıslah et Allah’ım!
Ne yazık ki, kimse memleketine toz kondurmadığı gibi kendi nefsine de töz kondurmuyor.
Birbirlerine bakıp vücut diliyle:
“Buradan daha mübarek bir belde mi var looo… “
Ama mübarekler kendilerini sorgulamıyorlar.
Ne kadar doğru ne kadar dürüst olduklarını sorgulamıyorlar.
Bunları yapmadığı surece de bu memleket iflah olmaazzzz!
Kimse kusura bakmasın.
Şehrin namı iyi olabilir ama orayı bozanlar, bozmaya çalışanlar yine orada yaşayanlar.
Yağmur sonrasında olan, Herrahmana oldu.
Herrahmanı yani Balıklı gölü sel bastı.
Sel sonrası bütün beleea buraya aktı ve böylecene bu turistik mekânı çamur deryası içersinde kaldı. Buafeti sonrasında, o tertemiz Halilurrahman gitti, yerine çamur gölüne evrilen bir mekân ortaya çıktı.
Peki,küçük şehrin büyük insanları ne yaptı?
Ne yapacak haberi alır almaz oraya itfaiye görevlilerini sevk ettiler!
Ne alaka şimdi?
Nasıl ne alaka…
Nemrut, İbrahim Peygamberi ateş atmış, ağalar ateşi düşürmeye söndürmeye…
Yav ne bilim işte…
Sabahında bu manzarayı gören sayın yetkilerimiz, oraya oksijen tüpleri, sanayi tüpleri, pancar motorları, surat tekneleri ve bilumum malzemeler yığmışlar.
Hava aydınlanır – aydınlanmaz müdahaleler başlamışlar.
Tabi olayda, ihmal var mı yok mu?
Varsa kimin, kimlerin ihmali var
Hangi oranda
Ne oranda
O ihmal kim de kimlerin kucağında, orasını tartışacak değiliz.
Peki o dötünden duman çıkartıp; tırrtırrtırrr çalışan, Pancar motorlarının ne alakası var?
Nasıl ne alakası… Suyu devridaim yapıp, kaçan oksijeni tekrar tutup Alaattin’in sihirli lambasına pompalamaya böylece hinlik ve cinlik sonrası burayı kurtarmaya çalışıyorlar.
Birkaç fotoğraf çekeyim dedim yetkili arkadaşlar hoşnut olmamış olacak ki, çok geçmeden işçilerden biri yanıma yanaştı ve o seksen senedir kurulan cümleyi kurdu:
-Abey yasak!
Nasıl yani?
-Amirlerimiz bıze kızi, az emniyet şeridinin dışına çığimısan siye zehmet…
Bizi zor durumda bırakma, bılisen biz de emir kuluyığ!
-Tamam da… Bu kocaman bi alan… Burayın neyini gizleyip saklıyorsunuz ki...
Hem bu durumu görmeyen, duymayan mı kaldı.
Arkadaş hem benimle konuşuyor hem de el arabasında avuç avuç duzu alıp Herrehmana serpiştiriyor.
Niye?
-Çamurda ayakları kayan balıkların ayakları kaymasın, düşüp bi yerlerini kırmasınlar diye(!)
-Tamam da… Duz niye?
Derya kuzusu ya bunlar kuzuları duzlilar…yaw ne bılım hallahalla!
Her hal azalan oksijenin geri kazanımı için bu modern yöntem uygulanıyordur!
O arada biye yasak olduğunu söyleyen arkada şeğilip kulağıma:
-Hâlbuki Suyı gendi halında bıraksalar, iki güne kalmaz zelal olur, yok duzmuş, yok oksijen tüpüymüş, yok suyun devri daimi imiş… bunnar boş işler baboboş!
Sonra oradan uzaklaşıyam ben beni emniyet şeridinin dışınaatıyam bi yandan da düşüniyem;
Yaw hepsini anladım da… Aşındı bu balıklar nere getti… Ortalıkta bi tene bile yok… Abı mübarekler öldü mı, kaldı mı, açlar mı,susssuzlar mı, ne yiyiler ne içiler bu mehsımler…
Sonra ben biye deyim ki; la ben Peygamberler şehrinin evliya kımınadamıyam…
İçimden bi ses biye cevep veri;
Merak etme looo… hudam rızıklarını gönderir, morali bozma, balıklar eskisinden daha fazla gelecağlar, sen seni harap etme, “Nemrutları sevindirme İbey…” deyince ayıldım.
Soyna kaygılarım kayık kımın Herrahmanda yüzmağa başladı…
Ben beni yanı başımda duran Zeleyın kucağına bıraktım rehetledim.
Neye endişeleniyem, o Kıprıs Herbi zamanında, gölde balıkların o zamanda azalmıştı
Halk ve eşair ne deyidi:
“Herrahmanın Balıkları, Kıprısta Rumlara karşı savaşmağa getmişler merak etmeyin balıklarımız sağ salim geri dönecağlar!”
Bele bitercube varken ben kağmış balıkları sorıyam
Tabi ki Suriye’ye Savaşa getmiş olmamlılar,
Şimdi göle oksijen gelsin,
Şartlar oluşsun,
Suriyeliler Suriye’ye
Bizim balıklarımız da bize döner gelir
Neye merak ediyem lo!
|