22 Ekim 2018 09:30

EĞİTİM -3-

EĞİTİM -3-



-Geçen haftadan devam-

Öğretmen diyoruz. Şüphesiz ki öğretmensiz eğitim düşünülemez. Eğitim denilince elbette ki akla hemen öğretmen gelir. Toplumun kalkınmasında birinci derecede etkili olan, çocuklarımızı yarınlara hazırlayan öğretmenlerdir. Eğitim ve öğretimin her kademesinde temel direk öğretmenlerdir.

Öğretmenler zorlu ve çileli bir yolda büyük bir sorumluluk üstlenmiş eli öpülecek abide şahsiyettir. Buna rağmen öğretmen yetiştirme meselemiz bugüne kadar tam manasıyla ele alınıp çözüme kavuşturulmamıştır. Bilinmelidir ki vasıflı öğretmenlerle yapılmayan eğitimde randıman alınamaz. Eskiden ilkokullar için öğretmen okullarından, ortaöğretim için Eğitim Enstitülerinden ve Yüksek Öğretmen Okullarında öğretmen yetiştirilirdi. Bu okullarda mezun olan öğretmenlerin başarı grafiği hep yüksekti. Daha sonraları ise pedagojik formasyon almamış ziraat, veterinerlik, mühendislik gibi bölümlerden mezun olanlar hızlandırılmış eğitim, mektupla öğretim adı altında tasvip edilmez bir yöntemle öğretmen yapıldı. Neticede eğitimin kalitesi düştü. Eğitimci seçimi bu kadar kolay olmamalıdır.

Atatürk; “muallimler yetişecek yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak muallimlerdir. Muallimden mürebbiden mahrum bir millet henüz millet adını almak istidadını kazanamamıştır” demiştir. Stalin ise “bana okulları verin, size komünizmi ebediyen garanti edeyim” derken eğitim yuvası okulların ve öğretmenlerin bir millet hayatındaki önemini işaret etmiştir.

Ne acıdır ki Atatürk’ün ölümünden sonra söndürülen milliyetçilik ruhunun yeri ülküsüzlüğe inançsızlığa terk edilmiştir. Okullarda egemen kılınan kökü dışarıda gayri milli ideolojiler yüzünden Beyazıt kulesinde Türk bayrağını indirip yerine Rus bayrağı asanlar öğretmen olmuştur. “Allah yoktur O’nu işlerimize karıştırmayalım” diyenler öğretmen olmuştur. Hz. Muhammed peygamber efendimize “cüce Muhammed” diyen Fakir Baykurt’lar öğretmen olmuştur. Kur’ana “çöl kanunu”, Hz. Muhammed’e “çöl bedevisi” diyen Tonguç babalar öğretmen olmuştur. “Türk bayrağı faşist bir ideolojinin sembolüdür” diyen Ali Bulaç’lar öğretmen olmuştur. İran konsolosluğunda Humeyni devriminin yıldönümünde “kahrolsun Türkiye” diye slogan atan Zekeriya Erdemler, Abdullah Yıldızlar öğretmen olmuştur.

Kabul etmeliyiz ki bu ülkenin çocukları ekmeğini yediği, suyunu içtiği, atalarından miras kalan mübarek vatanına düşman oluyorsa, askerine polisine kurşun sıkıyorsa, devletin temeline dinamit koymak istiyorsa bunun tek sebebi bölücü, yıkıcı zihniyet sahibi öğretmenlerdir. Eğitimdeki gayri milliliktir, ihmaldir, gaflettir.

Bizler öğretmenliği “Tanrı mesleği”, “Peygamber sünneti” olarak kabul ederiz. Öğretmenler Türk milletinin nazarında “eli öpülesi” kimselerdir. Hz. Ali “bana bir harf öğretenin kölesi olurum” demiştir. Bir zamanlar Ö. Nasuhi Bilmen hocaya sormuşlar:” Hocam hangi mesleği seçelim.” O da “öğretmenliği seçin” diye cevap vermiştir.

Öğretmenin ve öğretmenliğin önemini anlatmakla bitiremeyiz. Netice olarak diyebiliriz ki; ülkemizin kalkınması, milletin huzur ve refaha kavuşması eğitim sistemindeki başarıya ve iyi yetiştirilmiş mesleğinin gereğini tam yapan öğretmenlere bağlıdır. O nedenle diyoruz ki öğretmenlik bir meslektir. Hem de en yüksek bir meslek.

Hal böyle iken ne yazık ki esefle müşahede etmekteyiz ki bugün bu kutsal öğretmenlik mesleği kutsallıktan çıkmış, fedakarlık unutulmuş bir geçim vasıtası haline gelmiştir. Mali imkansızlıklar nedeniyle devlet okullarındaki öğretmenlerin bir kısmı cazip imkanlar la özel dershanelere geçmekte kimi öğretmenlerimizde işportacılık gibi ek işlerle uğraşmaktadır.

Öğretmenlerimizin içinde bulundukları ekonomik sıkıntılar onların yılda bir kez sadece 24 Kasım Öğretmenler Gününde hatırlanmasıyla giderilemez. Öğretmenler hergün hatırlanmalıdır. Fedakar ve cefakar öğretmenlerimiz en kısa zamanda sosyo ekonomik açıdan yeterli çalışma şartlarına kavuşturulmalı, mali açıdan da durumları iyileştirilmelidir.

-Devamı haftaya-